Dünya gittikçe hızlanan teknolojik atılımların büyüleyici sonuçlarıyla gelişimini sürdürmektedir. İletişimden savunmaya, sürücüsüz araçlardan batarya ve çip teknolojilerine yeni gelişmeler her geçen gün hayatı kolaylaştırırken, diğer yandan bu yeniliklere yönelik üretimler için temel element ve mineraller başta olmak üzere yeni doğal kaynaklara ihtiyaç duyulmaktadır. Doğal kaynakların keşfedilmesi, çıkarılması ve ekonomik hâle getirilmesi ise dünyayı tehdit eden iklim krizini şiddetlendiren çevre risklerini doğurmaktadır. Üstelik teknolojik üstünlük peşinde koşan ülkelerin, çeşitli madenlerin sahipliği ve kullanımında rakiplerinden öne geçme istekleri de ülkeler arası rekabeti bambaşka boyutlara taşımaktadır.
Sonu gelmeyen kaynak ihtiyacında karasal madenlerin yanında son yıllarda öne çıkan bir başka odak alanı ise okyanuslar ve derin denizler olmuştur. Teknik olanaksızlıklar nedeniyle bugüne kadar ulaşılması mümkün olmayan okyanusların derinliklerindeki değerli maden ve mineral rezerv alanlarının günümüzde erişilebilir hâle gelmesi, dünyanın önde gelen madencilik şirketlerinin gözünü okyanusların derinliklerine çevirmesine yol açmıştır. Ancak derin denizlerdeki doğal yaşam habitatlarının henüz keşfedilmemiş olması, derin deniz madenciliğinin doğaya verebileceği zararların olası sonuçlarının yeteri kadar bilinememesi gibi unsurlar nedeniyle bilim insanları ve çevre aktivistleri bu tehlikeli girişime karşı ciddi uyarılarda bulunmaktadır. Sonuç itibarıyla dünyamız bir yandan küresel iklim değişikliğinin çarpıcı sonuçlarıyla mücadele etmeye çalışırken öte yandan çevreye olağanüstü zarar verme potansiyeli taşıyan yeni bir tehdit alanıyla karşı karşıyadır. Tüm bu unsurlar çerçevesinde analizimizde, derin deniz madenciliğinin gelişim süreci, ekonomik, teknolojik ve çevresel etkileri ile sonuçları değerlendirilmiştir...