Dünyadaki başarılı kümelenme örnekleri incelendiğinde, teknolojik yönden ortak hedefleri, rekabetçi üstünlüğü ve güçlü bir tedarik zinciri olan, sinerji yaratmayı ve yenilikçiliği amaçlayan kümelenme girişimleri dikkat çekmektedir. Kümelenme yaklaşımı, 1920’lerde A. Marshall tarafından ortaya atılmış; ancak 1990’larda M. Porter’ın “The Competitive Advantage of Nations” çalışması ile popülerlik kazanmıştır. Kümelenme; aynı coğrafyada, benzer iş kolunda, aynı değer zincirinde faaliyet gösteren, birbiriyle iş birliğinde bulunan ve aynı zamanda birbirine rakip olan işletmelerin ve onları destekleyici kurumların bir araya gelmesi olarak tanımlanmıştır.
Kümelenme konusunda ülkemizin arzulanan gelişme patikasına girdiğini söylemek için henüz erken olsa da bu doğrultuda yol almak için ulusal sanayinin kendisine bir kısmı ulaşılmaz gibi görünen uç hedefler tanımlanması gereklidir. Bu hedeflerin gerçekleşebilmesinin temel koşullarından biri, ana-yan sanayi ilişkilerinin stratejik bir yaklaşımla yeniden tanımlanması ve yan sanayinin yeni yetenekler kazanarak ana sanayi üzerindeki aşırı iş yükünü hafifletmesi olacaktır. Burada hedeflenen, yeni bir uzmanlaşma ilişkileri ağının belirlenmesi, son dönemde AB Komisyonu tarafından “akıllı uzmanlaşma” adı verilen stratejilerinin ulusal özgünlükler göz önüne alınarak tartışmaya açılması ve sektörlerin rekabetçi üstünlükler geliştirebilmesi gerekli görünmektedir.
Türkiye’deki doğal kümelenmeyi başarmış lokomotif sektör olan savunma, havacılık ve uzay sanayisine baktığımızda Ankara sanayisinin lokomotif durumunda olduğu görülmektedir. Savunma sektöründeki firmaların yaklaşık %80’i Ankara’da yerleşik durumdadır. Sektörde 2020 yılına kadar ciro ve personel olarak önemli bir artış beklentisi vardır.