Ülkemizin konumu gereği problemli bir bölgede bulunuyoruz. Çevremizde devam eden çatışmalar, daha önce Balkanlar’da, daha sonra da Kafkaslar’da yaşandı. Ortadoğu’da zaten hiç bitmedi. Böyle bir coğrafyanın ortasında yer almamız, ülkemizin ve silahlı kuvvetlerimizin güçlü olmasını gerektiriyor.
Coğrafyamız bize kendi gücümüze dayanmamızı gerektiren bir durumu dayatıyor. Öyle olunca da, büyük güçler eğer ellerinde bir imkân varsa, yeri ve zamanı geldiğinde bizi çok zor durumda bırakacak tedbirler alabiliyorlar. Bunun da ilk örneği 1974’teki Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında görüldü.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra ABD’nin Türkiye’ye askeri malzeme ve teçhizat satışını yasaklamasıyla tanıştığımız ambargo konusu, 2019 yılında tekrar siyasi ve ekonomik gündemimize girdi.
5 Şubat 1975 tarihinde başlayan ABD’nin silah ambargosu, haşhaş ekim yasağının kaldırılması gibi başka bazı nedenleri olmakla beraber, esas olarak Türkiye’nin Kıbrıs’a düzenlediği harekât ve bu harekâtta ABD silahlarının kullanılması nedeniyle hayata geçirildi. Türkiye ambargo kararına tepki olarak, 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kurulduğunu açıkladı. 25 Temmuz 1975’te ABD’ye verilen nota ile de 1969’da imzalanan Savunma İşbirliği Anlaşması yürürlükten kaldırıldı. Bunlara ilave olarak Türkiye’deki bütün Amerikan üs ve tesisleri Türk Silahlı Kuvvetlerinin kontrol ve gözetimi altına alındı.
Bu son adım, ambargonun kaldırılmasına giden süreçte en önemli kilometre taşı oldu. Zira Soğuk Savaş’ın hızla devam ettiği bir dönemde kritik konumdaki Türkiye’de üslerinin tehdit altında olması ABD’nin çıkarlarına uygun değildi. Dolayısıyla ilerleyen süreçte ABD ambargoyu kaldırmak zorunda kaldı.
ABD-Türkiye ilişkilerinin yıllar içindeki inişli çıkışlı seyri boyunca açık ya da örtülü çeşitli ambargo ya da kısıtlamalar gündeme geldi. Hatta ABD’nin önceki başkanı Donald Trump, işi tweet’leriyle doğrudan Türkiye ekonomisini tehdit etmeye kadar vardırdı. Zaman zaman askeri ve ticari heyetlerin ülkemizde yürüttüğü görüşmelerde dahi kısıtlama ve yaptırım imalarının gündeme geldiği oldu. Son olarak Türkiye’nin, Rusya’dan S-400 Hava Savunma Sistemi’ni tedarik etmesi, “ABD’nin Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası (CAATSA)” kapsamında Türkiye’ye yönelik yaptırımların doğrudan hayata geçirilmesine yol açtı.
2017 yılında ABD Senatosunda kabul edilen “ABD’nin Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası (Countering America’s Adversaries Through Sanctions Act -CAATSA); İran, Kuzey Kore ve Rusya’ya yaptırımlar uygulayan bir ABD federal yasasıdır.
CAATSA, esas itibarıyla aşağıdaki 12 alanı ifade eder:
Açıklanan yaptırımlar Türkiye’nin mali kurumlarını değil, savunma sektörünü hedef aldı. Ayrıca ABD Savunma Bakanlığı, Türkiye’nin F-35 savaş uçakları programından çıkarıldığını açıkladı.
1980’lerden bu yana yaşadığı terör sorunu yanında, özellikle Arap Baharı’ndan sonra iyice artan Ortadoğu’daki istikrarsızlıklar nedeniyle Türkiye, savunma sanayiini bağımsızlaştırma yönünde ciddi adımlar atıyor. Gelinen noktada yerli ve milli bir savunma sanayii yaratma çabasının devam edeceği düşünüldüğünde ambargo ve kısıtlamaların bundan sonra da hayatımızda olacağını öngörmek zor değil.
Bu koşullar altında Türkiye’nin savunma sanayiinde kritik teknoloji, sistem, alt sistem, bileşen ve malzemelerde yerli ve milli çözümler üretmesi hatta bu alanlarda dünyada söz sahibi bir konuma ulaşması elzem görünüyor. STM ThinkTech Teknolojik Düşünce Merkezi olarak bu hedefe nasıl varılabileceği, Türkiye’nin gelecekte başka devletlerin ambargo, yaptırım, kısıtlama ve tehditlerine maruz kalmayan bir ülkeye dönüşmesi için ne gibi strateji ve yaklaşımlar izlemesi gerektiğinin detaylarıyla tartışıldığı iki önemli Odak Toplantısı düzenledik. “Olası bir Ambargo Durumuna Hazırlık Kapsamında Geliştirilmesi Gereken Kritik Teknoloji, Bileşen ve Alt Sistemler” ve “Savunma Sanayiinde Kısıtlamalar ve Ambargolar Çerçevesinde Yerlileşme ve Millileşme” başlıklı toplantılarda özellikle savunma sanayiimiz olmak üzere ülkemizin önemli kurumlarında görev yapan 23 uzman bir araya gelerek görüşlerini paylaştı.
Bu toplantılarda ortaya çıkan görüş ve önerileri yeniden değerlendirerek "Türk Savunma Sanayiinin Yükselişi ve Ambargolar / Kritik Teknoloji, Bileşen ve Alt Sistemlerde Yerlileşme ve Millileşme Hamlesi" başlıklı kitabımızda bir araya getirdik. STM ThinkTech olarak yayınladığımız ikinci kitabımızı keyifle okumanızı diliyoruz.