“Yeni Uzay Çağı: 21’inci Yüzyılda Kozmik Rekabet” konulu Araştırma Raporumuzun önceki bölümlerinde belirttiğimiz üzere, uzay yeteneklerini geliştirmenin çok sayıda avantajı bulunmaktadır. Uydular askeri ve sivil iletişimi kolaylaştırmaktadır. İnsanlı uzay seyahatleri uluslararası prestij sağlarken, aynı zamanda bilim ve teknoloji için fırsatlar da sağlamaktadır. Uzayda yapılan deneyler Dünya’daki tıbbi, çevresel ve teknolojik zorlukları ele almak için kullanılan çok sayıda atılımla sonuçlanmaktadır. Ayrıca yeni yeni gelişen özel sektör katılımlı uzay ekonomisi, yeryüzünde refahın artması ve ekonomik rekabet avantajı elde edilmesine katkı sunmaktadır.
Söz konusu getirilerinden ötürü uzay, jeo-stratejik alanda yeni rekabet sahası haline gelmiştir. Uzayda ticari faaliyetlerin artmasına paralel olarak tehdit algısında değişim söz konusudur. Dünyanın belli başlı ülkeleri uzaydan gelebilecek tehditlere karşı girişimlerini artırmış, istihbarat uydularının sayısını çoğaltmış, uzay kuvvetleri tesis etmiş ve uydusavar füzeleri geliştirmiştir. Uzayda hakimiyet kuran ülkenin yeryüzünde büyük jeo-stratejik avantaj elde edeceği görüşü giderek taraftar kazanmaktadır.
Ancak uzay, sadece rekabete değil, yeryüzünde eşine az rastlanır bir işbirliğine de sahne olmaktadır. ABD, Rusya, Avrupa (ESA), Kanada ve Japonya uzay ajanslarının işbirliğinde inşa edilen Uluslararası Uzay İstasyonu projesi, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilmeyi hak edecek nitelikte bir barış projesidir. “Yeni Uzay Çağı: 21’inci Yüzyılda Kozmik Rekabet” konulu araştırma raporumuzun bu dördüncü ve son bölümünde, uzay istasyonları, Uluslararası Uzay İstasyonu (International Space Station –ISS) özelinde incelenecektir. Uzay istasyonlarının işlevleri, verimli olup olmadıkları, yeni istasyon projeleri ve bu tür uzay yapılarının gelecekteki evrimine ilişkin konular ele alınacaktır...