Prusyalı askeri teorisyen Carl von Clausewitz, 1832 tarihli Savaş Üzerine adlı klasik eserinde teknolojik üstünlüğün ülkelerin güçlerini nasıl etkilediğini şu sözleriyle tarif ediyordu: “Kuvvetin, karşıt güce karşı koymak için kendisini sanat ve bilimin icatlarıyla donatması gerekir."
Özellikle Rusya Ukrayna Savaşı’nda, Ukrayna’nın inovasyonu başarılı bir şekilde kullanarak dünyanın en etkili güçlerinden Rusya karşısında gösterdiği beklenmedik direnç teknolojinin önemini bir kez daha göstermiştir.
Tarihin her aşamasında teknolojik üstünlüğe sahip ülkeler ekonomik ve askeri açıdan rakiplerinden önde olmayı başarmıştır. Ancak içinde bulunduğumuz yüzyılda uç teknolojilerin ulaştığı seviye bu gerçekliği bambaşka boyutlara taşımaktadır. Özellikle yapay zekâ, drone teknolojileri ve makine öğrenmesi tekniklerindeki ilerleme gibi birbirini destekleyen atılımların hızlı yükselişi, geleceğin harp sahalarında oyun değiştirici ögeler olarak şimdiden kabul görmektedir.
Tam da bu nedenle dünyanın önde gelen ülkeleri teknolojik üstünlüklerini artırmak ve küresel güç dengesinde avantaj elde etmek için inovasyonda liderlik etme arayışlarını hızlandırmıştır. Bu bakımdan önümüzdeki dönemde jeopolitik denge, teknoloji öncülüğünde yeniden şekillenmeye adaydır. Analizimizde teknoloji ve inovasyonun politik ve askeri küresel dengenin yeniden oluşmasında oynadığı roller ve özellikle dünyanın süper gücü konumundaki ABD ile onun tahtına göz diken Çin’in jeoteknolojik alanda yürüttükleri rekabetin dinamikleri değerlendirilecektir...