21’inci yüzyılın üçüncü on yıllık dönemi ciddi jeopolitik gerilimlerle başlamıştır. Son birkaç yıldır yükselen gerilim COVID-19 pandemisiyle birlikte daha da artmıştır. Pandemi koşulları altında girilen 2021 yılının başında büyük güçler arasındaki rekabetin açık bir kutuplaşmaya yol açtığına dair işaretler artmaktadır. Mart 2021’de ABD’de yaşanan üç gelişme, ABD ile Çin arasında köprülerin atıldığı ve bir Soğuk Savaşın başladığı yönündeki yorumları beraberinde getirmiştir.
Gelişmelerden ilki ABD’de Joe Biden yönetiminin yayınladığı “Geçici Dış Politika Strateji Belgesi”nde Çin ve Rusya’yı hedef alan sert ifadelerin yer alması olmuştur. Belgede Çin ve Rusya’nın ABD’nin küresel güç ve nüfuzunu dengelemek için büyük çaba sarf ettiği, özellikle Çin’in giderek daha iddialı hâle geldiği belirtilmiştir. Belgede Çin, “İstikrarlı ve açık bir uluslararası sisteme sürekli bir meydan okuma oluşturmak için ekonomik, diplomatik, askeri ve teknolojik gücünü birleştirme potansiyeline sahip tek rakip” olarak nitelenmiş ve Biden yönetiminin Çin ile ilişkilerinde, “Gerektiğinde işbirliği, gerektiğinde ise meydan okuma” siyaseti yürüteceği kaydedilmiştir.
İkinci önemli gelişme ise ABD ile Çin’in dışişleri bakanları arasında ABD’nin Alaska eyaletinin Anchorage kentinde yapılan gergin toplantı olmuştur. İki ülkenin üst düzey diplomatları görüşmede birbirlerini iç işlerine karışmak, demokratik olmamak, korumacı ekonomi politikaları takip etmek ve uluslararası düzeni tehdit etmekle suçlamışlardır. Görüşmeler hiçbir sonuç elde edilmeden sona ermiştir.
Üçüncü gelişme ise teknoloji alanında yaşanmıştır. ABD Kongresi 2018 yılında, Çin’in “2030 yılına kadar yapay zekâ alanında dünya lideri olma ve 150 milyar dolarlık bir yapay zekâ ekonomisi yaratma” hedefini ulusal stratejisinin baş köşesine koymasının üzerine, Yapay Zekâ Ulusal Güvenlik Komisyonu (National Security Commission on Artificial Intelligence -SCAI) kurmuştur. Çin’in yapay zekâ geliştirme ve pek çok alandaki uygulamaları açısından ABD’yi geride bırakmaya başladığını ileri süren eski Google CEO’su Eric Schmidt’in başkanlığında kurulan komisyon, Mart 2021’de yayınlandığı raporda beklendiği gibi, ABD’nin ulusal güvenliği açısından Çin ve Rusya ile rekabet gücünü korumak için yapay zekâ teknolojileri araştırmalarına ayırdığı 2 milyar dolarlık bütçeyi 2026 yılına kadar 32 milyar dolara çıkarmasI tavsiye edilmiştir. Raporda ayrıca yapay zekânın tüm askeri alanda kullanımının yaygınlaştırılması için ABD Savunma Bakanlığının hizmet alım süreçlerinin gözden geçirilmesi ve hızlandırılması önerilmiştir.
Söz konusu gelişmeler ve yayınlanan belgeler ABD ile Çin ve Rusya arasında son yıllarda giderek artan gerilimin bir “Teknolojik Silah Yarışına” hatta bir “Yapay Zekâ Soğuk Savaşı”na dönüşeceği kaygılarının yeniden canlanmasına yol açmıştır. Savunma, jeopolitik, bilim ve düşünce kuruluşlarının yayın organlarında atom silahlarının yerini yapay zekâya bıraktığı bir Soğuk Savaş’ın söz konusu olup olmadığı ve yapay zekâ alanındaki gelişmeyle askeri ve ekonomik üstünlük arayışının olası sonuçlarının neler olabileceğine dair çok sayıda makale yayınlanmıştır. Bu konunun daha fazla tartışmaya açık olduğu anlaşılmaktadır.
“Yapay Zekâ Soğuk Savaşı” yazıların ortak terimi olsa da tartışmalar farklı konulara odaklanmaktadır. Yazıların önemli bir bölümünde söz konusu güç mücadelesinin insan müdahalesinden bağımsız karar alabilen otonom silah sistemlerinin geliştirilmesini hızlandıracağı ileri sürülmektedir. Bunun dünya için “varoluşsal tehdit” olduğu ileri sürülmekte ve kaynakların bunun yerine iklim değişikliği gibi diğer varoluşsal tehditlere harcanması gerektiği savunulmaktadır .
Dünyanın “Katil Robotların” baş aktör olacağı bir “Dijital Kıyamet”e gittiğine dair kaygıları dile getiren bu tür yorumlar daha 20’nci yüzyılda, henüz yapay zekâ çalışmaları emekleme aşamasına geçmeden başlamış ve bu görüşü savunanlar göz ardı edilmemesi gereken güçlü argümanlar da geliştirmiştir. Ancak bu analizin amacı bu tür distopik öngörülere bir yenisini eklemek değil durum tespitinde bulunmak ve özellikle savunma alanında yapay zekâ uygulamalarının gelişimine göz atarak bunun jeopolitik düzlemde kısa ve orta vadede sonuçlarına ilişkin görüşleri yansıtmaktır.
Bu çerçevede analizde şu temel sorulara yanıt aranacaktır: