Bünyesinde barındırdığı yeni iş fırsatları, potansiyel yatırım alanları, paydaş sayısı ve çeşitliliği ile oldukça “karmaşık” bir yapıda olan savunma sanayii, diğer birçok sektör ve alan ile dinamik olarak etkileşime girdiği bir ortamda faaliyet göstermektedir.
Söz konusu dinamik etkileşim ortamı artık ulusal sınırların çok ötesinde uluslararası alanda yer almaktadır. Bu yüzden savunma sanayiinin bütüncül olarak algılanabilmesi için “uluslararası ilişkiler” bakış açısı olmazsa olmaz bir boyut olarak karşımıza çıkmaktadır.
Savunma sanayii de uluslararası ilişkiler ve dış politika alanlarını doğrudan etkileyen önemli bir faktördür. Devletlerarası dış politik olay ve gelişmelerin analiz edilmesinde (başta askeri güç olmak üzere) “milli güç” kavramı en sık başvurulan araçlardan biridir. Askeri, ekonomik, coğrafi, siyasi, bilimsel ve teknolojik, demografik, psiko-sosyal ve kültürel güç gibi birbirinden farklı yapı ve dinamiklerin birleşiminden oluşan milli gücün en önemli öğelerinden biri hiç kuşkusuz “askeri kapasitedir”.
Uluslararası politikanın en önemli aktörleri konumunda bulunan devletlerin, ulusal güvenliklerini koruyabilmek ve dış politik hedeflerine ulaşabilmek için, modern silah sistemleriyle donatılmış olan silahlı kuvvetlere sahip olmaları gerekmektedir. Ayrıca dış politikadaki hedeflerin gerçekleştirilmesinde, içinde bulunulan uluslararası örgüt ve ittifakların yanı sıra, ülkeler milli savunma sanayii kurmaya ve bu sanayiyi olabildiğince geliştirmeye özen göstermişlerdir. Dolayısıyla dış politika ve uluslararası ilişkiler, silahlı kuvvetler ve savunma sanayii arasında iç içe geçmiş bir ilişki ağı bulunmaktadır.
Bu kapsamda, Türk savunma sanayiinin dönüşümünü, geçmiş ve gelecek arasında adaptasyon sürecini uluslararası ilişkiler düzleminde mercek altına aldığımız 2 Mart 2022 tarihli ve “Türk Savunma Sanayiinin Adaptasyon ve Dönüşümünde Küresel Oyuncularla Rekabet” konulu STM ThinkTech odak toplantımızın detayları ve sonuçlarını sizler için derledik.