20’nci yüzyılda birkaç ülkenin faaliyet gösterebildiği yüksek prestijli ancak yüksek maliyetli ve genellikle verimsiz uzay çalışmaları 21’inci yüzyılda hızla kabuk değiştirmektedir. Teknolojideki değişim uzay çalışmalarında paradigmaları değiştirmiştir. Yeni teknolojilerin getirdiği olanaklar sayesinde 2010’lu yıllardan itibaren özel şirketler de uzay ekonomisinin vazgeçilmez halkaları haline gelmiştir.
Özel şirketler, fırlatma üsleri işletmekte, fırlatma araçları ve uzay araçları imal etmekte ve bunlara bağlı hizmetleri sunabilmektedir. Yeni teknolojiler sayesinde fırlatma araçları ve uyduların kabiliyetleri artarken maliyetleri düşmektedir. Bu da uzaya erişimi, dolayısıyla uzayın sunduğu olanaklardan faydalanma fırsatını demokratikleştirmektedir. En büyük canlılık uzay araçları sektöründe görülmektedir. Minyatürleştirilmiş ancak yüksek kabiliyetli uzaktan algılama uyduları, tarımdan çevreye pek çok alanda süreçleri etkilemeye başlamıştır. Uzaydan veri akışına talep hızla artmaktadır. Uzay verilerine dayalı yeni uygulamalar ortaya çıkmaktadır. Bu canlılık, uzay faaliyetlerinin uzay ekonomisine doğru evrilmesine yol açmıştır. Tahminlere göre 2040 yılında uzay ekonomisinin büyüklüğü 1,5 trilyon dolara ulaşacaktır.
Değişen şartlar ve pazar koşulları, yeni bir rekabet ortamı yaratmıştır. Uzay faaliyetlerine yatırımların artması pek çok ülkeyi uzay faaliyetleri yürüten yerli ve yabancı firmaları cezbetmek için ilgili mevzuatlarını değiştirmeye yöneltmektedir.
Ekonomik getirinin yanı sıra uzay çalışmalarının bilim, teknoloji ve savunma alanlarında maddi olarak ölçülemeyecek yararı bulunmaktadır. Bu nedenle çok sayıda ülke uzay çalışmalarını hızlandırmıştır. Uzay kabiliyetlerine sahip ülke sayısı hızla artmaktadır. Birleşmiş Milletler (BM) Uzay’ın Barışçıl Amaçlarla Kullanımı Komitesi’ne üye olan ülkelerin sayısı 95’e çıkmıştır.
Bu ülkeler arasında Türkiye de bulunmaktadır. Uzaya yüzde 100 yerli yapım uydularını gönderen Türkiye, 2018’de Uzay Ajansını resmen kurmuştur. Türkiye Uzay Ajansı (TUA); diğer pek çok görevlerinin yanı sıra, rekabetçi bir uzay ve havacılık sanayiinin geliştirilmesi, uzay teknolojileri alanında bilimsel ve teknolojik altyapıların ve insan kaynaklarının geliştirilmesi; kapasite ve yeteneklerin artırılması; uzaya bağımsız erişim imkânı sağlayacak tesis ve teknolojilerin kazanılmasıyla görevlendirilmiştir. TUA’nın kuruluşunun ardından Milli Uzay Programı’nın hazırlıklarına başlanmıştır. Türkiye’nin uzay kabiliyetlerinin geliştirilmesinde öncelikler ne olacaktır ve bu hedeflere ulaşmak için hangi yol izlenecektir? Uzay programında kamunun ve özel sektörün rolü nasıl şekillenecektir? Milli Uzay Programı bu sorulara yanıt verecektir. Bu program Türkiye’nin uzay çalışmalarındaki hedeflerini belirleyecek ve bu hedeflere ulaşmak için uygulanacak stratejileri ortaya koyacaktır.
“Yeni Uzay Çağı: 21’inci Yüzyılda Kozmik Rekabet”, başlıklı araştırma raporu dizisinin ikincisinde örnek ülkelerin uzay stratejileri incelenerek Türkiye’nin uzay stratejisi arayışına mütevazı bir katkıda bulunulmaya çalışılacaktır. Bu amaçla uzay çalışmalarına yakın dönemde başlamış veya son 10 yılda hızlandırmış bazı ülkelerin stratejilerine, uzay imkân ve kabiliyetleriyle özel sektörün uzay çalışmalarına katkısına göz atılacaktır. Zira sözkonusu stratejilerin belirlenmesinde örnek ülkelerin deneyimleri de yol gösterici olabilir. İncelenen ülkeler sivil amaçlı uzay çalışmalarına farklı tarihlerde başlamışlar, farklı kaynaklar ve farklı stratejik önceliklerle hareket etmişlerdir. Bazılarının uzay ekonomilerinde özel sektörün varlığı asgari seviyedeyken, bazılarında uzay ekonomisi tümüyle özel sektör güdümündedir. Ayrıca farklı olgunluk sevilerindeki örnek programlar, Türkiye’nin uzay yarışına hangi noktadan başladığına ilişkin fikir verebilir...