Kanadalı yönetmen James Cameron’un gişe rekorları kıran Avatar filmlerinde, cennetvari Pandora gezegenindeki insana benzer Na’vi halkının, “Dünya’da kilosunun 20 milyon dolar” olduğu söylenen “unobtainium” mineralinin peşinde, beş yıllık uzay yolcuğuyla gezegenlerine gelen işgalci insanlarla mücadelesi anlatılır. Fantastik edebiyatta sıkça atıfta bulunulan “unobtainium”; İngilizce “unobtainable”, yani “elde edilemez” veya “bulunmaz” kelimesinden türetilmiş, bazen “süper enerji kaynağı”, bazen de “yerçekimine meydan okuyan mega mıknatıs” olabilmek gibi mucizevi özelliklere sahip hayali bir madendir.
İlk Avatar filminin gösterime girmesinden (2009) bir yıl sonra Çin ile Japonya arasında çıkan bir kriz, aslında Dünya’da çok sayıda “unobtainium” bulunduğunu ve bunların çoğunun Çin’in elinde olduğunu ortaya çıkarmıştır. Dünyanın geri kalanı Çin’in başta Nadir Toprak Elementleri (NTE) olmak üzere, 21’inci yüzyıla yön verecek teknoloji ve sektörler açısından son derece önemli çok sayıda mineralde neredeyse tekel konumunda olduğunun ve bunları yeri geldiğinde uluslararası ilişkilerde silah olarak kullanabileceğinin farkına varmıştır.
İkinci Avatar filminin gösterime girdiği 2022 yılında ise başka krizler, COVID-19 pandemisi ve Rusya Ukrayna Savaşı, kritik mineral arzını aksatabilecek farklı riskleri ortaya çıkarmıştır. Bu tür mücbir nedenlerin, ambargoların ve yaptırımların, tedarik zincirinde kopmalara ve en azından aksamalara neden olabileceği anlaşılmıştır. Bunların, bilişim teknolojilerinden enerjiye, savunmadan sağlığa ve hatta gıdaya kadar pek çok sektörde darboğazlara yol açabileceği görülmüştür.
Bugün ülkeler ve ülke grupları az bulunan veya birkaç ülkenin kontrolünde bulunan mineraller ve malzemeler konusunda son derece hassas hâle gelmiştir. Zira bir yandan küresel iklim değişikliği ile mücadele için acil adım atma zorunluluğu, diğer yandan da pandemi sonrası ekonomik toparlanma ihtiyacı, yeşil politikalara yönelimi hızlandırmıştır. Rüzgâr türbinleri, güneş enerjisi panelleri, otonom nesneler, elektrikli ulaşım araçları, biyomedikal cihazlar, bilişim ve iletişim teknolojileri, havacılık ve uzay araçları, yeşil politikaların amaçlarına ulaşması için kilit önem taşımaktadır. Bu teknolojilerin etkinliği ve verimliliği ise giderek artan sayıda kritik malzemelere bağlıdır.
Kritik malzemelerin artan önemi, ülkeleri bu malzemelerin tedariki noktasında stratejiler geliştirmeye, araştırma yapmaya ve çeşitli mekanizmalar oluşturmaya zorlamaktadır. Araştırma dizimizin üçüncü ve son bölümünde, ülkeleri bu adımları atmaya yönlendiren nedenler ele alınacaktır. Kritik malzemelerin bazı seçilmiş sektörlerde oynadığı roller özetlenecek, kritik malzeme tedarik güvenliğinin sağlanması için başvurulan yöntemler gözden geçirilecektir...